Bu ülke Türk Orhan kadar Kürt İbrahim’in de…
Özlü söz söz konusu olunca, realist romantik Orhan Baba, bir nevi Mustafa Kemal Paşa. “Başarılı olursanız mutlu olamazsınız ama mutluysanız başarılısınızdır,” bu özlü sözlere verilecek örneklerden yalnızca biri. Bunun gibi niceleri var. Söyleşi boyunca amatör tarihçi, amatör astrofizikçi Orhan Gencebay epey şaşırtıyor bizi. Yalnız, başlamadan önce, kendi tabiriyle ‘birinci derecede korsana karşı bir insan’ olarak, birinci derece korsan merkezi interneti neden övdüğünü anlamayan gönül dostlarına bir açıklama yapmak istiyor. İnternetin esasen harika bir şey olduğunu, insanların yasal müzik indirecekleri siteleri keşfetmeleri gerektiğini anlatıyor. MÜ-YAP’ın öncülüğünde kurulan dijital platformdaki 12 bin eserin, yüz binlerce olacağı günler için çalıştıklarını… Bu açıklama sonrası, küçüklü büyüklü, üç telli, çok telli ve de çok değerli bir sürü saz arasında, alıyoruz elimize sazı…
– Korsana karşı olduğunuzu her daim dile getiriyorsunuz ama pek çok genç, tırnak içi ‘anarşist’ bir tavırla, sanat paylaşıma açık olsun, ücretsiz olsun istiyor.
– Gerçek anarşist saygılıdır, daha iyi olmaya özlemle tepkisini ortaya koyar. Neyin yasal olup neyin olmadığını, telifin, insan haklarının ne olduğunu yeterince bilmedikleri için öyle. Politikacılarımız da, hukukçumuz da, mürekkep yalayan pek çok insan da bilmiyor. Bilseler yapmazlar diye düşünüyorum. Bizim gençlerimiz doğru, dürüst insanlar. Okuldan, aileden öğreniyorlar iyiliği. Fakat insanlar da bilmedikleri bir şeyi öğretemiyor. Patent yeni bir olay bizim ülkemizde. Gelişmiş ülkeler bunu yapmış. Bizler de yapacağız.
Gerçek anarşiste saygı duyarım
– Biz ne zaman gelişmiş ülkeler sınıfına gireriz sizce?
– Anlattıkça ve sizler de yazdıkça. Anarşiyi katiyen karıştırmayalım buraya. Gerçek anarşiste saygı duyarım. Zaten anarşi varsa, olumsuz bir şeyler olduğu için vardır.
– Son günlerde pek çok olumsuz şey oluyor memlekette. Mesela Edirne’deki linç olayı.
– Türkiye’de büyük bir kargaşa var. Hasbelkader yaşıyoruz bunu. Yaşamamız da gerekiyordu belki. Bazı hak ve hukukları yerine getirmediğimiz için… Türkiye Cumhuriyeti devletinde dil, din, cins, ırk ayrımı yoktur.
– Bazı kafalar çok uçlarda düşünebiliyor ama. Mesela internette hakkınızda yazılanları okurken şöyle bir şeye denk geldim; “İbrahim Tatlıses Kürt olduğu için yasal olmayan işlere bulaşıyor. Orhan Gencebay Türk olduğu için efendi bir adam…”
– Ben böyle bir yazıya çok üzüldüm. Çok çirkin bir olay. Böyle bir ayrım olamaz. Bu ülke İbrahim’in de, benim de. Kimse kimsenin önünde değil. Mümkün mü? İbrahim benim kardeşim. Neyse ki o kafa yapısındaki insanlar az. Çoğunluk öyle değil. Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlettir. Sağduyumuz güçlüdür, bunları aşarız biz. Bu ülke bölünmez. Bazı yanlışlıkların düzelmesi gerekiyordu Alevilik olayı gibi. Roman olayına hayret ettim. O nereden çıktı? Birileri gizli bir yerlerde ortalığı karıştırmak istiyor. Benim ricam medyaya. Bunlara son derece dikkat edelim. En basit münferit bir olay dahi manşetlere taşınıyor. Bütün Türkiye öyleymiş gibi görünüyor. O zaman insanlar galeyana geliyor. Bunların da üstesinden geliriz ama niye olsun?
– Gizli bir yerlerde ortalığı karıştıran birileri derken kimlerden bahsediyorsunuz?
– Bizim iki yakamızın bir araya gelmesini istemeyenlerden. Şu veya bu demiyorum. Mesela ben herkesi seviyorum, düşmanım yok. Ama bilmediklerim olabilir. O kişi benim aleyhimde çalışabilir. Ancak bana zarar verdiği zaman sorguladığımda karşıma çıkar ve görebilirim. Son zarar da Kervan Müzik’e giren hırsız olmuş. Duvardaki LCD gitmiş mesela. Hırsızlık şu son 10 yılda oluşmuş bir olay değil. Tarih boyu var olan bir olay ama keşke olmasa.
Hatasız kul olmaz ki
– Yine Orhan Baba olduğunuz için saygı duymuş ama hırsız. Sazları, anfileri falan almamış.
– Saygı duyarlar. Hırsızlar da beni sever. Haram bir zemin üzerine yasal bir şey oluşturulamaz. Katiyen hırsızlık yapmalarını istemem ama insanız. İnsan olduğumuz için… “Yaradılanı yaratandan ötürü severim,” demiş peygamber. Ben de aynı şeyi söylüyorum; “Hatasız kul olmaz.”
– Bu hırsızı affeder misiniz peki?
– Bir daha yapmamak üzere tövbe ederse affedebilirim.
Öteki Ergenekon’la işimiz yoktur
– Bu sene çıkacak yeni albümünüzde Diriliş diye bir parça var. Adı Ergenekon‘ken Diriliş olmuş. Niye öyle oldu?
– Asıl adı Ergenekon‘du evet. Ergenekon, biliyorsunuz, atalarımızın en büyük destanı. Öteki Ergenekon’la işimiz yok. O isim o davaya niye kondu bilmiyorum ama tarihimizin en güzel köşesini süsleyen bir destanımızdır Ergenekon.
– Bütün bir Ergenekon süreci sürreal bir film gibi adeta. Siz nasıl bakıyorsunuz?
– Bilmediğimiz için ahkam kesmenin de gereği yok ama çok saygın bazı insanların oralarda yargılanması son derece üzüyor insanı. Hukuka uygun mu değil mi, neler var da ne oluyor bilmiyoruz ve çok üzülüyorum tabii. Bir an evvel neticelenmesini istiyoruz.
– Bülent Ersoy “Oğlum olursa askere göndermem,” demişti. Katılıyor musunuz?
– O hususta Bülent Hanım’ın yanlış anlaşıldığı kanaatindeyim. “Bu Irak olayları gibi tamamen siyasal bir şey ise şayet göndermem,” dedi. “Bu siyasi bir olaydır,” dedi. Bu siyasi olay içinde çocuklarımız ölüyor demek istedi. Tam ortaya çıkmadı o. Bülent Ersoy da insanların ölmesine benim gibi karşı. Politikanın kurbanı olarak evladının ölmesini istemiyor ama topyekün bir ülke, vatan savaşı olduğu zaman ona karşı çıkacak bir insan değil. Böyle bir şey olmaz zaten. Allah da göstermesin.
Orhan Pamuk’la Nobel yemeğindeyken…
– Orhan Pamuk’un Nobel yemeğine Sevim Hanım’la birlikte davetliydiniz. Okur musunuz kitaplarını?
– Sağ olsun, davet etti, biz de gittik. Arada bir okuduklarım da vardı. Kendine has birisi o da.
– Ona da “Türkiye’de 30 bin Kürt 1 milyon Ermeni öldürüldü,” dediği için yüklendiler çok.
– Birçok şey söyleniyor bu konuda. Ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilemiyorum. Takip etmedim. Bence Ermeni olaylarını tarihe bırakmak daha doğru tabii, şimdi zaten o doğrultuda bakılıyor. Benim atalarım soykırım yapmamıştır diye düşünüyorum. Türk kültürü diye bir kültür vardır ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’nin içinde. Tarihte Türkler çok yere gitmiş. Ama ben Türküm diyen o kadar kişi var ki. Irk olarak Türk değil tarihte ama onu benimsemiş, o felsefeyi. Demek ki Türklük bir zamanlar bir felsefeydi, din gibi. Nasıl kapitalizm, sosyalizm var öyle bir felsefeydi. Onlara da Alaturka deniyordu. Tarihte böyle insanlar da var. Benim buna inanan atalarım Tanrı misafiri diye evinin kapısını açıyor, ekmeğinin yarısını veriyorsa tarihte, bu harika bir şeydir. Hangi kültürde var bu?
Biz de artık tüketici toplumu olduk
– Kendi kendimizin kıymetini bilseydik siz de Bob Dylan gibi uluslararası bir sanatçı olabilirdiniz.
– Kesinlikle, belki daha öteye bile giderdik. Sadece kendim için söylemiyorum. Ülkemizde son derece değerli müzisyenler var. Dünyada tanınması ayrı bir şey. Sunumla ilgili. Müzikaliteyle değil, pazarlamayla ilgili.
– Pazarlama demişken, her yer Turkcell, Vodafone… Tuhaf bir kontör gençliği oluştu.
– 80’lerden sonra tüketici toplumu olmaya yönlendirildi dünya, biz de onun içindeyiz. Her hizmeti güçlü şirket-devletler sunuyor. Bu kolaylığı gören insan birtakım zahmetlere katlanmıyor. Çok da çabuk tüketiyor. Eskiden bir kitabı bulmak zordu, ondan sonra başka bir kitabın aşkına düşmek vardı. Şimdi görsellik var. Bir görüntü bir kitaba bedel. Ama her şeye rağmen tüm bunlar iç içe yaşanıyor. O gençlerin çoğu birçok değerleri biliyor da, daha emeksiz yaşama istemi, bir an evvel köşeyi dönme arzusu var. Çünkü sanallık var. Bu sanallık çok önemli. Kriz de bu sanallıktan kaynaklanmıştır. İnternetteki her türlü oyun , öyle bir cezbediyor ki insanı. İnsan öldürmek internette normal bir şey ama gerçekte korkunç bir şey. Bu oyunlardaki görünüm beni rahatsız ediyor. İnternette çok zengin olmak da var. İnsanlar sanki kolay elde ediliyormuş imasını çocukken alıyorlar böyle olunca sanki. Gerçek hayatta kolay olmadığını görünce orada bir bocalayabilir mi diye düşünüyorum. Gerçek hayat farklı.
– Bazı sevenleriniz sizi yakıştıramıyorlar reklamlara. “Orhan Baba’nın ne işi var oralarda!” diyorlar.
– Onu ben de düşündüm. Doğru söylüyorlar. 70’lerde araba reklamı gelmişti. “Yapmam,” dedim, sanatçı reklam yapmaz. 80’de, 90’da da geldi. Sonra baktım ki bütün dünyada sanatçılar da yapıyor. Bunu doğru dürüst yaparsan ne mahsuru var dedim. Zaten nadiren yaptım. Bu ikincisi.
– Hayranlarınız Popstar‘da jürilik yaptınız diye de çok sitem etti.
– Ben de önce onlar gibi düşündüm ama bir iki ay sonra değiştim. Bazı bilgileri ben anlatmazsam kim anlatacak, nerede anlatacak? Belgesel yapsak kaç kişi izler? Ama Popstar gibi sevilen bir programda böyle bir imkân varken anlatabilirim dedim ve rahatladım.
Omzuma bir aslan dövmesi yaptırabilirdim
– Türküz, bir kültür şemsiyesi olarak kullanacağımız bir tanımdır. Irkla alakası yoktur. O zaman İngilize İngilizli mi demek lazım.
– İngiltereli demek lazım. Böyle bir şey olur mu Allah aşkına? ABD derseniz olur. Orası sonradan oluşan bir ülke. Ayrıca eyaletlerden oluşuyor. Çok farklı bir yapı. Ona ABD’li dersiniz. Oylama yapılmış orada, hangi dili konuşalım diye. En sonunda İngilizce Almancaya yüzde 51’le galip gelmiş. Yoksa Almanca konuşulacak. Biz Türkiye’nin yapısının böyle olmadığını bilmiyoruz, Türkiye’nin gerçek yapısını da bilmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti bir kültür şemsiyesidir. Irkla alakası yok bunun da. Ne diyeceğiz? Türkiye Cumhuriyeti devletine Çerkez denir, Abaza denir, Kürt denir, Arap denir. Bu başlıkların hepsi bizim kardeşlerimiz. Bu isim, bu devlet kurulurken hep beraber konmuş. Başta atalarımız koymuş bunu. Güzel güzel birkaç nesildir gelen başlığı değiştirmeye kalkmak olmaz. Bunu isteyenlerin kimler olduğuna bakmak lazım. Birileri iki yakamız bir araya gelmesin diye mi düşünüyor bunları?
– “Anarşistim” diyorsunuz ama böyle devletçi bir anarşist olur mu?
– Devletime saygılı ama. Zamanında çok önemli sözler söyledim; “Batsın bu dünya” dedim, “Kula kulluk edene yazıklar olsun” dedim. “Ben mi yarattım derdi ızdırabı, düzen bozulmuşsa ben mi yarattım?” dedim. Tepkimi koydum. Bu da bir anarşistliktir tabii ki. Ama devletimi seviyorum.
– Batsın Bu Dünya demişken, küçük oğlunuzun koluna “Batsın bu dünya” dövmesi yaptıracağını okumuştum. Yaptırdı mı?
– Yaptırdı. – Siz ister miydiniz bir dövme? – İsterim yaptırmak ama bilmem neden yaptırmadım. Şu omzuma bir aslan dövmesi yaptırabilirdim mesela.
– “Radikal ve özgün Gencebaycılık” şiarlı bir sitede Orhan Gencebay müziğinin Müslüm Gürses’le, Ferdi Tayfur’la anılmasına çok kızıyorlar. Hatta tek savaşları bu. Haklılar mı?
– Benim bestelerimi ben üretiyorum. Bahsini ettiğiniz arkadaşlar, Müslüm baba mesela yorumcudur. Ferdi Bey üretir, fakat yorumcudur, başka eserleri de okur. Ben müziği de, sözü de, aranjmanı da üretiyorum. Kendi duygularımı, görüşlerimi anlatıyorum ve bütünleşiyoruz onlarla. Onlar da bunu anlıyorlar. Ondan dolayı realist romantik. Radikal olmak özgünlüktür tabii. Bu kavramların da ne olduğunu anlamak lazım.
Başarıdan mutlu olunmaz ama mutluysanız başarılısınızdır
– Berhudar olalım özetle… Bu deyim çok özdeşleşmiş sizinle. Vodafone reklamında da kullanıyorsunuz.
– Anlamı ‘Allah’a emanet ol’dur. Ve mutlu ol, sağlıklı ol… Güzel olan ne varsa o deyimin içinde vardır. Babamın babası Hüseyin dedemden öğrendim ben de. Ülke için çok savaşmıştı, gaziydi. Çok severdim. Bir sürü kurşun yarası vardı. Bastonuyla yürürdü. Bir şey olduğunda “Berhudar ol!” derdi. Çocukluğumdan beri bende yer etmiş.
– Mutlu olmak da zor böyle bir dönemde. Kriz, işsizlik…
– Allah beterinden saklasın. Mutluluğu tarif edin desem tam tarif edemeyebilirsiniz. Şu anda iyiyseniz mutlusunuz demektir. Mutluluk en büyük başarıdır. Yeni albümde bir eser var; “Mutluluklar aşk ister, sevgi ister, yürek ister, gayret dostum, cesaretini mutluluk için göster. Hadi dostum, cesaretini mutluluk için göster,” diyorum. Biz cesaretimizi birine kafa tutarken değerlendiriyoruz. Son derece yanlış. Başarılı olursanız mutlu olamazsınız ama mutluysanız başarılısınızdır. Mutlu olmak için önce kendinizi yenmelisiniz.
– Sizin için Orhan Gencebay fan sitelerinde ‘realist romantik’ yazıyor.
– Evet hem gerçekçi hem de romantik. Benim mesajlarımı anlayabilen, kavrayabilen gönül dostları mutlaka öyle olur zaten. Çok hayalci değildir. Bilir ki hayalin karşısında gerçek de vardır. Dengelemeli bunu.
– Ve sizi “Alt orta sınıf emekçilerin ve proleteryanın umutsuz aşklarının tercümanı, yüce şahsiyet” diye tanımlıyorlar. Bu durum biraz değişti mi artık sizce?
– Bir zamanlar varoşların insanı olarak tanımlandık. Ben hep şunu sordum; “Türkiye’nin çoğunluğunun ne olduğunu biliyor musun?” İstanbul’da insanımızın yüzde 70’i o dolmuşlara, minibüslere binen insanlar. Ya gariban, ya orta direk diye tanımlamak lazım. Ekonomik durumu öyle diye onun kafası çalışmıyor değil ki. Onların arasında canavar gibi filozoflar var.
CERN deneylerini dört gözle bekliyorum
– Sizi üç boyutlu bir filmde görürüz belki gelecekte…
– Esas hologram sistemi çok enterasan. 50-60 yıl öncesinden bulunan bir sistem ama çok pahalıdır, olmaz. O teknoloji ekonomik bir hale gelse, her şey altüst olur. O zaman bu teknoloji yatırımları ne olacak? Projeksiyonu söylüyorum.
– Şu anda olsaydı nereye ışınlanmak isterdiniz?
– Dünyanın her tarafına. Ben uzaya da meraklı biri olduğum için. Amatör astrofizikçiyim, uzayı gezmek isterdim.
– Virgin Atlantic şirketi öyle bir imkân sunuyor galiba insanlara; Ay’a seyahat…
– Hikâye, daha öyle bir şey yok. Ay olabilir ayrıca. Ay bir şey değil.
– Mars’a taktılar son zamanda. Dünya bitince Mars’a yerleşilecek!
– Bazı bulgular var işte. Dünya bir gün dayanmaz hale gelebilirse başka bir dünya bulabilmek mümkün mü? Şu anda dünyanın yapısına en uygun görünen Mars. Mars’ta kanalların olduğu söyleniyor. Su kanalları, buzullar olduğu ifade ediliyor. Su varsa hayat vardır. Bizim bildiğimiz hayat anlamına gelmez bu. Belki yüzlerce milyon yıl gerekir. Kolay değildir hayat var demek. Biz daha güneş sistemi içindeki sistemleri bulamadık ki.
– CERN deneyiyle pek çok şey değişir belki.
– Dört gözle beklediğimiz bir proje. Bakalım ne çıkacak. Ya her şeyi sileceğiz yeni baştan başlayacağız ya da insanlığa çok büyük katkısı olan veriler elde edilecek oradan.
– Varoluş sırrı çözülürse, biter mi her şey acaba?
– Hayır hayır. Bilgi yaradanın bilgisidir, mutlaktır, tekdir. Tek de yaradandır. Bilginin özü tektir. O özü yakalamak kolay değildir. Burada onu, daha doğrusu kırıntısını yakalamaya çalışıyoruz. İşte Bing Bang test ediliyor, bakalım. Bunlar hiçbir zaman farklı duygular vermesin. Korkulacak şeyler değil.
– Uzaylılara inanır mısınız?
– Mümkündür. Yalnız biz mi varız bu evrende? Ayrıca bir şey söyleyeyim, amatör tarihçiyimdir de aynı zamanda, Hun Türkleri kozmostan geldiklerine inanırlar. On denir buna, bu başka bir gezegenden geldik kavramıyla ilgilidir. Ra’larda Mısır’da bu şekilde ifade ederler ama asıl anlatan Hun Türkleridir. Biz bunları bilmiyoruz. Efsaneler vardır.
– Bazı bilimciler etik sebebiyle klonlamaya vs. karşılar. Bir insan yaratırsak, Tanrı inancı sarsılır diye düşününler de var. Ne diyorsunuz?
– Son derece yanlış. Bu, olaylara küçük bakmak anlamına gelir. O bilgiler insanın aklıyla oluşturulur ama insanı yaradan Yaradan’dır. O insan bunu yapmakla yaratana ne karşı gelebilir, ne saygısızlık yapabilir. Tam tersi ne kadar bilirse, o kadar yakın olur. Bundan zarar veriyorsa uzaklaşılır ama her şeyin zarar veren yönü vardır.
Vietnam olayı da yanlıştı, Gazze işgali de
Batsın Bu Dünya’yı Gazze için söylediğinizi okudum bir gazetede.
– Gazze’de büyük yanlışlıklar yapılıyor, tepkimiz var tabii. Yalnız Gazze değil, Vietnam olayı da yanlıştı. Irak’ta, Afganistan’da olanlar da. – Başbakanın Davos’ta “One minute” deyişinin üzerinden de bir yıl geçti.
– Başbakanın tavrı isabetliydi. Modaratörün yapmış olduğu yanlışlıktan dolayı doğan bir olguydu o. Partili falan değilim ama hak, hukuk var. Bizim ülkemizin başbakanı sonuçta, saygı duyarım. Başbakanlık da çok zor bir şey. Bazıları yaptığını şövalyelik olarak düşündü ama ben öyle düşünmedim. Bizler bazı değerlerimizi yitirmedik de, suskun kalıyorduk bazı konularda. Bu benim de ağırıma gidiyor. O çuval geçirme meselesi de ağırıma gitti.
– Niye suskun kalıyoruz sizce, kendi değerlerimize sahip çıkamıyoruz?
– Yeni yeni tanıyoruz kendimizi. O da Cumhuriyet döneminden beri. Daha evvel imparatorun kullarıydık, ümmetçiydik. Halbuki biz yalnız, Yaradan’ın kulu olabiliriz diye inanıyoruz. O dönem bitti ama biteli dört beş nesil oldu. Henüz bazı değerleri kavrayabilmiş değiliz. Daha yeni kurtuluyoruz oradan.
Feminizm erkeği ezmek değildir
– Frankenstein ve canavarı misali, yarattığımız insan bize zarar verirse?
– Bunlar fantezi. Ona kalırsa, savaşlar var. Avrupa’nın göbeğinde 300 bin insan öldü, Bosna’da 1 milyon insan öldü, Irak’ta… Bunlar varken, bunlar konuşulur mu? Tüm bunlar olurken koyun Dolly’e kızmak nedir? Hz. Havva diyorlar ya, Hz. Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştır diye. Koyun Dollyy’den sonra inanmaya başladım. Niye olmasın…
– Feministler kızar size şimdi. “Ne münasebet, kadın erkekten yapılmış olsun,” diye
– Onu da yanlış anlıyorlar. Feminizm demek erkeğin üzerine basmak değil ki. Burada biz bir efsaneyi söylüyoruz. Erkeğin kadına üstünlüğü diye bir şey yok. İkisi de bir bütünün parçalarıdır. Kimse kimsenin önünde değildir. Kadın çocuk doğurmaktan vazgeçerse, belli nedenler haricinde, o zaman insan olmaz. Hayat biter.
– Türkiye’de de nüfus azalıyormuş zaten son araştırmalara göre. Avrupa gibi oluyoruz biz de.
– Ekonomik durumlar buna mecbur ediyor. Kadın erkek bir araya gelirse insan var. Buna engel mi olacaklar? İnsan neslinin devamı kadınla erkeğin anlaşmasıyla, birlikteliğiyle oluyor. Anne baba sevgileriyle sahip çıkarlar o çocuğa. Sahip çıkılmazsa, doğurup bir kenara atarlarsa ne olur, Bedrettin gibi olur. Beş yaşında yavrucuk komadan yeni çıktı. Dilendiriyorlarmış çocuğu. Nedir bu, korkunç bir şey.
– Zengin insanlar çocuk doğurmuyorlar ki çok. Tam tersi, imkânı olmayan aileler doğuruyor.
– Dünyanın doğal kaynakları eriyor. İklimler bozuluyor. 15-20 yıl sonra içecek su bulamayacağız belki. Tarım yapılamayacak. Bunlar ne demek? 6.5 milyarın üstünde nüfus 20 milyar olursa ne olacak? Bu dünya kimseye yetmeyecek, sistemler farklı bir yere varacak. Belki o zaman diyecekler ki, 20 sene çocuk yapamaz kimse. Yapmak istese de yapamaz. Demokrasi farklı şekiller alabilecek belki. Belki diyorum. Şartlar oyunu bozar. Tahminlerimiz yetmez. Geçecek bir buzul döneminden bahsediliyor. Bu ne demek? Büyük buzul döneminden sonra 600 yıllık bir dönem geçiliyor. Bir denge bozukluğu var açıkçası. Nerelere götürecek bu bizi, daha evvel yaşamadık ki bilelim.
Demirel’le 40 yıldır tanışırız
– Siz Orhan Baba’sınız. Demirel de bir zamanlar babaydı. Söylediğinize göre aranız da bayağı iyiymiş.
– Evet. Ne zaman arasam, “Babam rahmetler ederim,” derim. O da bana; “Ne haber Orhan baba?” diyor. Bu muhabbetimiz 40 yıl öncesinden. Babam çok severdi. O zamanlardan beri bir gönül dostluğu vardı.
– Demirel’in döneminde pek huzur bulmadı Türkiye. Cem Karaca da yakınır ya Rap Rap şarkısında; “Yine geldi şapka rap rap” diye.
– Hepimizin eleştirilecek çok yönü vardır. Hele hizmet veren kişiler. Bugün peygamberlere, liderlere bile dil uzatılıyor. Atamıza da dil uzatılıyor. Lenin’e de dil uzatılıyor. Bunlar oluyor. Şanından, kaçınılmaz bir şey. Ne yaparsanız eksiğiniz vardır.
– Demirel’in eksikliği neydi sizce?
– Hepimizin eksikleri vardır ama şuna inanıyorum ki ülkenin başına geçen kim olursa olsun mutlaka devletin iyi olması için çalışacaktır, çalışmıştır. Tuttuğu yol farklıdır, dış etkenlerle farklı şeyler olmuştur, birileri demin söylediğim gibi karıştırmak istemiştir o ayrı. Bütününe bakmak lazım. Bunlar her zaman yaşanan şeyler.
– Abdullah Gül’ün de konuğu oldunuz köşkte.
– Biz sanatçıyız. Sanatçı aydın kişidir, öyle olmalıdır. Dolayısıyla güzel ve iyinin, olumlunun yanındadır. Saygılıdır. Bu devlet bizim. Devletin başı çağırmış gitmemek olur mu? Tabii ki gideriz. Burada siyasal, kişisel bir görüş farklılığı rol oynamaz. Devletim için giderim.
– Turgut Özal’la da çok iyiymiş aranız. Uzun sohbetler edermişsiniz. Gül ile böyle bir ilişkiniz yok sanırım.
– Özal’ımız da çok iyi bir insandı, çok hizmetleri oldu. Rahmetli Özal’la beş saat, sekiz saat sohbetlerimiz olurdu. Abdullah Bey’le olamadı ama onunla daha farklı olaylarda buluştuk. Ortam olmadığı için, yoksa görüşüyoruz. O da çok değerli biri. Dışişleri Bakanı olduğu zamanlardan beri görevini iyi yapan biri. Önemli olan, ülkeme sahip çıksın insanlar. Temel prensiplere sahip çıksın. En iyi sistem, en çok mutlu eden sistemdir.
– Bu da çok hedonist bir yorum oldu.
– “Geçmiş dündür, yarın meçhuldur, o zaman gün bugündür,” diyor Özdemir Asaf. Bugün en doğru olan gündür. Güzel. Yaradan bize bir ömür vermiş, buna sahip çıkmamız, mutlu olmamız lazım. Mesele budur.
Hülya Avşar çok kikirik
– Hülya Avşar, Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit ne kadar star varsa birlikte rol aldınız filmlerde. Tahmin ediyor muydunuz o zaman bu insanların bu kadar ünlü olacağını. Mesela Hülya Avşar?
– Tabii belliydi. Çok güzeldi ve kikirik. Ben ona öyle derim. Kabiliyetli, civa gibi bir genç hanım. Çok severdim. Gelirdi yanağımdan öpecekken ısırır kaçardı. Beni kızdırmaktan zevk alırdı.
– Şimdi film, dizi arkadaşlıkları kolayca aşka dönüşüyor. Sizin zamanınızda da böyle miydi?
– Benim küçük kardeşimdi hepsi. Biz hep öyle baktık.
– Bu sizinle mi, dönemle mi ilgili?
– O dönem öyleydi tabii ama şimdi de öyle olması lazım.