Orhan Gencebay, yeni albümünden çocukluğuna; aşktan, mesleğine kadar her şeyi anlattı.
O bir umman… Tıpkı ekranda izlediğiniz gibi ağırbaşlı, mütevazı bir filozof. O kadar sakin ki yanındayken zamanın durduğunu düşünüyorsunuz. Kendi deyimiyle; arabeskin değil de özgün müziğin kralı… Bize tüm çıplaklığıyla; çocukluğundan ailesine, müziğinden filmlerine, hatta bugüne kadar kendisine biçilen lakaplara kadar gizli dünyasını anlattı…
Size çocukluğunuzdan itibaren ‘Baba’ diyorlarmış. Doğru mu?
Evet; doğru! Bu lakap benim çocukluktaki kimliğimle bağdaşan bir tanımlama. Sekiz, dokuz yaşlarımdan itibaren bana “Orhan Baba” derlerdi. Hep ağırbaşlı ve efendiydim. Sahip çıkma özelliğim vardı ve yaşımdan daha olgundum. Sadece Orhan Baba da değil, muhtelif lakaplarım vardı benim. Bazı arkadaşlarım “Göbek Orhan” diye takılırlardı bana. Bunun nedeni de, okula giderken annemin beni üst üste giydirmesiydi.
Söylerken çekiniyorum ama ben Ayı Orhan’ı da duydum!
Arkadaşlarım bana bir takım el şakaları yaparlardı, bir şey demezdim ama sonra öyle bir şaka yapardım ki bir daha cesaret edemezlerdi. Küçükken sporla çok ilgilendiğim için akranlarım arasında gayet kuvvetliydim, bazen kuvvetimin dengesini sağlayamayınca can yakıcı olabiliyordum. Oradan kaldı “Ayı Orhan”! Diğer bir adım da ‘Romantik Orhan’dır.
MÜZİĞİMDEN HEP EMİNDİM
Akademik çevrelerin söyledikleri sizi üzdü mü?
Onların söyledikleri umurumda da değildi çünkü ben ne yaptığımı biliyordum. Kendimden ve müziğimden emindim. Bana “Kral” dediler ama ben de dedim ki; ‘Demokrasi var, ben gönüllerin sultanıyım, beni sevenler istedikleri her köşeye yerleştirirler.’ Bu nedenle 70’lerde bana altın kaplama bir taç taktılar. Halen duruyor o taç…
Bunca zaman sonra müziğinizden hâlâ bu kadar emin misiniz?
Elbette… Ben 68 kuşağının içinde olan ve o zamandan bu yana yapılan Türk Müziği’nin yeni bir solukla devamıyım. Yeni getirilerle buradayım ben. Çünkü çağdaş bir kafayla bunu gerçekleştiriyorum.Yine de bunca şeye rağmen, geriye dönüp baktığımda; ‘Ne yapmışım ne yapmamışım’ diye kendime on üzerinden, üç ya da dört veririm. Halen beş, altıyı yapmadım, inşallah yaparım.
Yaptığınız müziğe siz hariç herkes “Arabesk” diyor! Size göre nedir müzik tarzınız?
Arabesk kavramı son derece saygın bir kavram ama benim yaptığım müzik arabesk değil. Arabesk; Arap etkinliği demektir, benim yaptığım Türk müziğinin içinde özgün bir çalışma. Tamamen bana ait bir çalışma.
HERKES KENDİ COĞRAFYASINI TEMİZ TUTSUN
O zaman niye “Arabesk Kralı” da diyorlar sizin için? Kim koydu bu ismi?
Bunu basın yarattı. Hâlbuki benim yaptığım Türk müziğinin devamıdır. Yeni bir soluktur, yeni bir yapıdır. Ben Türk müziğinin içindeki klasik yapıları farklı bir yere getiriyorum ama birileri görülen ilgiyi ve başarıyı kıskandığı için böyle çamurlar atmaya çalışıyor.
Yeni bir albüm çıkarıyorsunuz şimdi ve duyduğuma göre çok renkli ve kalabalık bir albüm olacakmış. Bundan biraz bahseder misiniz?
Benim 30’a yakın eserimi benim çok sevdiğim kardeşlerim, arkadaşlarım dediğim insanlar seslendiriyor. Bu isimlerin içinde 20’ye yakını, popçu, rockçı olarak anılan genç arkadaşlarımız. Diğerleri de alaturka türünü icra edenler. Çok sürpriz isimler var içlerinde. Herkes istediği, kendine yakın bulduğu parçayı seçti ve şimdi stüdyodalar. Benim de çok merakla ve heyecanla beklediğim bir çalışma oluyor.
Yıllardan sonra ilk kez konser vermeye başlayacaksınız bir de…
Bu doğru ama henüz ortada tam net bir şey yok. Netleşti birçok şey de, biçimi, mekânı hakkındaki konuşmalar devam ediyor. İnşallah önümüzdeki günlerde, haftalarda bunu daha da kesinleştireceğiz…
‘Kendi gönlümü kırdığım için by-pass oldum’
Biraz daha gizli dünyanıza girelim; Orhan Gencebay dediğimizde Sevim Emre’den bahsetmemek olmaz. 38 yıllık bir beraberlik söz konusu olan… Âşık Orhan Gencebay nasıl biri? Tutkulu, romantik, çılgın…
Aşk, sevginin en frapan halidir. Bence sevgi ve aşk bir bütündür, ikisi yalnız olmaz. Herkesin aşka ihtiyacı vardır ama aşkın zirvesine varmak istersen, bedensiz sevgiyi kavraman lazım. O eşsiz duyguyla yanmak istesen, bir kıvılcım yeter, inanman lazım.
Bu yüzden kendinize zarar verdiniz mi hiç?
Kendime zarar verdiğim için by-pass oldum zaten ama şikâyetim yok… Başka gönülleri kırmamak için, kendi gönlümü kırdığım için by-pass oldum…
‘Sevim’le küs kalamayız’
Kıskanç mısınız?
Biz ilkel, basit kıskançlıkları geçtik. Kıskanç olmayan mahlûkat yoktur elbet. O ilkel kıskançlıklarla hem kendimize, hem karşımızdakine büyük saygısızlık yapmış oluruz. Zaten eğer arada sevgi varsa -ne ben ne o- ikimizin de istemediği şeyleri yapmayız. Otomatik olarak bu böyledir.
İç savaş durumları nasıl peki?
Biz pek öyle patırtı kütürtü yapmayız ama yaptığımız zaman da- ki en sevdiğim huyudur- 15 dakika sonra izi bile kalmaz. O hep gelir ve benim gönlümü alır, küs kalamaz. Kindarlığımız yoktur.
Efe için nasıl bir dedesiniz? Zaman duruyor mu onunla beraberken?
Aynen öyle. 12 yaşında ama enine boyuna kocaman bir efe o… Evvelki gün bana sarılarak; ‘Seni çok özledim Orhan Dede’ dedi. Öptü beni ve yattı göğsüme. Şimdi ben ne yaparım? Canımı bile veririm…
kaynak: SERAN VRESKELA
MARIE CLAIRE